31 Mayıs 2013 Cuma

Türk Baharı: Utanç, Direniş ve Endişe...

Bu satırları, hala gözlerim yanarak ve pis bir yorgunlukla yazdığımı belirtirim... Yazıya başlamadan önce şunu belirtmeliyim, Türk medyası bu utanç lekesinden kendini nasıl sıyıracak? Bu halktan nasıl özür dileyecek bilemiyorum. NTV, kargaşanın yoğun yaşandığı saatlerde 'Mardin Belgeseli' veriyordu, CNN Türk ise "Eğitim Bülteni" isimli bir program. Diğer haber kanalları bu yaz çok sıcak yapacak şeklinde hava durumu haberleriyle gündemini dolduruyordu. Bu utanç verici hadiseye bir utanç da yaklaşık 20 kilometre ötemizdeki olayları maalesef CNN International'dan almaktı... Hele ki yandaş medyaların yayınlarından hiç bahsetmiyorum. "Muzu soymadan yiyen çılgın şempanzeler" tarzı magazinsel haberleri görünce gözlerim doldu...


(Soldan sağa: CNN Int, NTV, CNN Türk)

Anlık Kararla...

Esasında hiç Taksim'e gidesim yoktu; ancak medyanın olaya bu kadar korkak ve çekimser davranmasına daha fazla dayanamayıp kendimi Taksim'e attım.Mecidiyeköy'den metroya bindiğimde, -Güvenlik sebebiyle- (!) Taksim'e metro gitmiyordu. Osmanbey'den yürüyerek Taksim'e çıkarım diye düşünüyordum. Harbiye'den ilerledikçe kesif biber gazı kokusu ağzıma dolmuştu bile... Göz alabildiğine kalabalık insan kümeleri yollardan taşıyordu. Taksim'e varmadan önce Gezi parkı'na yürüyerek çıkabileceğimi düşünüyordum. Askeri Müze'ye geldiğimde ise kalabalık "Hükümet istifa" sesleriyle inliyordu. Ardından polisler gaz bombaları, tazyikli ve biber gazıyla karışık sularla müdahale etmeye başladı. Ne olduğunu bile anlamadan kaçmaya başladık. Ardından ters esen rüzgar tüm biber gazlarını üzerimize sürükledi, o an nefesim kesildi ve gözlerim inanılmaz bir acıyla yanmaya başladı. Hemen bir apartmana sığındım. Yaklaşık 5 dakika sonra tekrar sokağa çıktım. Polislerin müdahalesi ve insanların direnişi şeklinde saatler saatleri kovaladı. İnsanlar Osmanbey'den Harbiye'ye doğru ilerliyor; ardından polis müdahale ediyor ve kalabalık Osmanbey'e geri dönüyor; polis tekrar geri çekilince insanlar yine Harbiye'ye ilerliyor ve yine geri püskürtülüyordu...

Böyle bir canilik görmedim...


Yine rutin direniş devam ederken polis harbiye'den tekrar püskürttü. Bu sefer Osmanbey'e değil; Harbiye'de bir ara sokağa girdim. Bayır şeklindeki ara yolda binlerce kişi duruyordu. Herhangi bir TOMA'nın girmesi mümkün olmayıp iğne atılsa yere değmeyecek bir kalabalık vardı. O anda polisler bibergazlarını bazuka şeklindeki silahlarından ateşlediler. Havada üzerimize doğru geldiğini gördüğüm bombadan korunmak için bir aparmanın boşluğuna sığındım. O anda havada süzülen bomba yaklaşık 15 metre ilerideki genç bir adamın kafasına isabet etti. Dar sokak duman altında kalınca can havliyle koşmaya başladım; ancak biber gazı dolayısıyla öylesine yüzüm, ağzın ve gözlerim yanıyordu ki gözlerimi açamadığımdan koşamıyordum. O anda bir kahvehane gördüm ve içeri daldım. Yüzümü yıkadıktan sonra kendimi toparlamaya çalıştım. O kafasına bomba isabet eden genci ise kahvenin karşısında yolda yatarken gördüm. Eylemin gönüllü doktorlarından biri kaldırımda tedavi ediyordu. Genç adam maalesef beyin travması geçirmişti... Peki polis binlerce kişinin olduğu dar bir caddeye atılan bombanın yere düşeceğini mi sanıyordu yoksa caniliği ve cahilliğinden dolayı mı bunu yapmıştı? Muhtemelen ikisi de...

Eylemde insanlık görüntüleri...

Polisin caniliğinin tam aksine; eyleme gelenler, esnaf, gönüllü doktorlar, mehmetçik ve Taksim civarındaki meslek odaları o derece insaflıydı. Diş hekimleri Meslek Odası ve Askeri Müze'deki askerler eylemcilere bibergazından korunmaları için onbinlerce maske dağıtıyordu, gönüllü doktorlar ve gençler, ellerindeki solüsyonla bibergazından etkilenen insanların gözlerine ilk müdahaleyi yapıyorlardı, gazdan etkilenen ve acilen yüzünü yıkaması gereken insanlara esnaf kucak açmıştı. Bu güzel görüntüler, birlik ve dayanışmanın hala geçerli olduğunun kanıtıydı...

Mesele Gezi Parkı mı? 

Elbette değil... Düşünün ki bir arkadaşınız size karşı sürekli saygısızlık ediyor ve siz de bir şey demeseniz bile içten içe biriktiriyorsunuz bunları. Daha sonra arkadaşınızın yaptığı en ufak harekette patlayıveriyorsunuz. İşte mesele tam olarak böyle... Gezi Parkı bir sembol ve halk artık ayaklanmış durumda. Hangi yaşlı adama sorsam İstanbul'da daha önce böylesine bir ayaklanma görmediklerini ifade ettiler. Yanılmıyorlar da. Ancak medyanın korkaklığından ötürü Taksim'de olmayan insanlar bu durumdan habersiz...

"Türk Baharı"

Dış basın haberi bu başlıkla dünyaya servis etti. Yanlış da olmaz. Halkın artık birikmişliği karşısında polis bile ne yapacağını şaşırmıştı. Bibergazıyla olayı kapatmaya çalışıyordu ama nafile... İnsanlar hazılıklı gelmişti. Maskeler Talcid(boğaz rahatlatıcı)'i suyla karıştırıp şişelere doldurarak biber gazından etkilenmiyorlardı. Gazın yakıcılığını anında alıyordu bu değişik ve muhteşem buluş. Halkın ayaklandığını ve artık "Yeter!" dediğini gözlerimle gördüm. Bu tarihi sürecin başlangıcını canlı olarak gördüğüm ve bir parçası olduğum için oldukça gurur duydum.

Peki ne olacak?

İşte asıl soru bu. Ayaklanmalar sadece hükümet - halk arasında mı kalacak? Eğer kalmazsa derin bir içsavaş kaçınılmaz hale gelecek. Olay, provakatörler tarafından Türk - Kürt; Alevi - Sünni çatışmasına giderse işte o zaman büyük güçler tarafından kurulan bir "Barış kadrosu" Sivas'ın ötesine oturur... Veya halk ile polis çatışmasından öte AKP ve AKP karşıtı vatandaşlar birbirlerine girerse yine bize bu mücadeleyi kaybettirecektir. Tehlikeli ve çok kritik bir virajdayız. Umarım bundan sonraki olaylar çarpıtılmaz...

Görmeyip duyduklarım

Duyduğuma göre bir kız panzer altında kalarak feci şekilde can vermiş... Vali'nin açıklamalarına göre 12 kişi yaralandı. Ancak sırf Alman Hastanesi'nde 120 kişi yaralanarak hastaneye yatırılmış. Bunun yanı sıra polis, Alman hastanesi'nin bahçesine de biber gazı atarak hastaları hayati tehlikeye atmış...

Umarım bu kritik virajda; Türk Baharı; Türk Karakışı'na dönmez. Ve yine umuyorum ki sonumuz Mısır gibi olmasın...